Ali Babacan:
“Erdoğan ürünü 2024 Türkiye’si: İş güç yok, yollar çamur, internet sınırlı”
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, 9 Şubat Cuma günü Düzce’de basın toplantısı düzenledi. Programda Düzce Belediye Başkan Adayı Murat Caymaz’ı da tanıtan Babacan, Kahramanmaraş depremlerinin birinci yılında bölgede yaşananlara, yeni ekonomi yönetimine ve DEVA Belediyeciliği’nedeğindi. Ali Babacan’ın konuşmasından başlıklar şu şekilde:
“Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni aciz ve yetersiz bir hale düşürdüler”
“Yaptırdığınız evleri gösteriyorsunuz da hala konteynerde, çadırlarda yaşayan insanlardan niye bahsetmiyorsunuz? Diyor ki, ‘Ben bardağın yüzde onunu doldurdum’ diyor, ‘bak’ diyor, ‘bardak dolu’diyor. İyi de, bardağın yüzde doksanı boş, onu niye göstermiyorsun? Yaşam alanları sınırlı, istihdam yok, iş güç yok. İnternet sorunlu; hatta hatta, telefon erişimi dahi bazı bölgelerde hâlâ sınırlı. Bakın arkadaşlar, bakın. Erdoğan ürünü 2024 Türkiye’si bu. Yollar çamur, delik deşik, çukurlu. Temiz suya erişmek pek çok bölgede hâlâ sorun. Erdoğan ürünü 2024 Türkiye’si bu. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni aciz ve yetersiz bir hale düşürdüler.Koskoca devlet kurumlarını vatandaşlarına hizmet edemeyen, insanların derdini çözemeyen hale düşürdüler.”
“319 bin konut nerede?”
“Genel seçimlere doğru giderken, ‘319 bin konutu bir yılda tamamlayacağız’ dedi. Milletimiz de buna inandı. Peki nerede bu 319 bin konut? Bakın, aslında depremzedelerin ihtiyacı olan 850 bin konut, o ayrı. Ama 1 yılda tamamlanmasını taahhüt ettiği rakam 319 bin. Ben şimdi soruyorum: O 319 bin konut nerede? Yarısını bile yapamadılar. Çeyreğini bile yapamadılar. Kahramanmaraş’ta söz verdiklerinin 10’da birini bile yapamadılar. İnsanlar hâlâ konteynerde, hâlâ çadırda.”
“Yeni ekonomi yönetimine sesleniyorum: TÜİK’in yönetimini derhal değiştirin”
“Niye gizli saklı satıyorsunuz bu dövizi? Hadi, damadı anladık. Ondan sonraki çapsızları da anladık. Ama yeni ekonomi yönetiminden bizim beklentimiz gerçekten şeffaflıktı. Ve ben bu yeni ekonomi yönetimindeki arkadaşlara sesleniyorum,bakın. Sizden öncekilerin ayıbını, kusurunu kapatacağım derken, kendi kredibilitenizi tüketiyorsunuz. Şeffaflık olmadan olmaz. Bu yeni ekonomi yönetimine sesleniyorum: Şu TÜİK’inyönetimini derhal değiştirin. TÜİK, bu ülkede gerçek enflasyonu açıklamıyor. Makyajlı, düşük, farklı bir enflasyon rakamı açıklıyor.”
“Dolar kuru, acaba piyasada kendiliğinden, dengede oluşmuş bir kur mudur?”
“Şunu bilmek hepimizin hakkı: Bu 30 lira 60 kuruşluk dolar kuru, acaba piyasada kendiliğinden, dengede oluşmuş bir kur mudur? Yoksa acaba bugün Merkez Bankası 5 milyar dolar satıp kuru ancak oralarda mı tutabiliyor? Bunu bilmek herkesin hakkı. Buradaki esnaflık yapan kardeşlerimizin hakkı. Düzce’deki fındık üreticilerinin hakkı. Üreticilerin, fabrikaların, atölyelerin bunu bilmek hakkı. Çünkü bunu bir avuç insan biliyorsa, diğerleri bilmiyorsa, bu bilgiye sahip olan haksız para kazanır ya. Niye şeffaf yapmıyorsunuz?”
“‘Deprem öldürmez, bina öldürür’ cümlesi slogandan ibaret kaldı”
“Düzce, afetlerin büyüğünü 17 Ağustos 1999’da ve hemen peşinden üç ay sonra ikinci depremle 12 Kasım 1999’da yaşamıştı. 17 Ağustos gecesi sönen hayatları, umutları, 12 Kasım akşamı yok olan yarınları, biten hayalleri yaşamıştı. O günlerde de tıpkı bugün olduğu gibi en çok söylenen neydi biliyor musunuz? Unutmayacağız. Ne söyleniyordu? Unutturmayacağız. Üzerinden 25 sene geçti.‘Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz’ cümlesi slogandan ibaret kaldı. ‘Deprem öldürmez, bina öldürür’ cümlesi slogandan ibaret kaldı.”
“Her afette, her felakette, yurdumun bir başka köşesi ‘sahipsiz’ kalıyor”
“6 Şubat günü, depremin olduğu saatte, Adıyaman’da binlerce insan 04.17’de duran saat kulesine doğru yürürken, ‘Sahipsiz Memleket!’ diye haykırmıştı. O cümlenin yüreğime nasıl oturduğunu tarif edemem. Ülkemizin her köşesinde ‘sahipsiz memleket’ hissi yaşanıyor şu anda. Her afette, her felakette, yurdumun bir başka köşesi ‘sahipsiz’ kalıyor.”
“Türkiye’ye kader olarak dayatılan bu zihniyeti değiştirmek için buradayız”
“Türkiye’ye kader olarak dayatılan bu zihniyeti değiştirmek için buradayız. İşte, eşe dosta ruhsatsız binalar, haksız rantla zenginleşen müteahhitler, denetlenmeyen yapılar. Yapılanların çoğu, olası bir depremi, olası bir felaketi göz ardı ederek birilerinin haksızca zenginleşmesini hedefleyen işlerden ibaret. İşte değerli arkadaşlar, biz bunun için buradayız. Türkiye’ye kader olarak dayatılan bu zihniyeti değiştirmek için buradayız.”
“Bu mu sizin ‘gerçek belediyecilik’anlayışınız?”
“Ne diyorlar, ‘gerçek belediyecilik’ diyorlar, değil mi? Eşe dosta adrese teslim ihaleler yapanlar onlar değil mi? Sadece kendinden olanlara belediye kaynaklarını bağlayanlar onlar değil mi? Belediyelere yakınlarını, sadece kendi partisindekileri dolduranlar, onlar değil mi? ‘Bu mu,’ diye soruyorum ben buradan Sayın Erdoğan’a, ‘bu mu sizin gerçek belediyecilik anlayışınız ya?’”
“Kendilerini belediye başkanı adayı olarak tanıtan ve vaat veren birtakım şahıslara inanmayın”
“Ben buradan kamu spotu gibi bir uyarıda bulunmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, değerli Düzceliler, kıymetli vatandaşlarımız. Size kendilerini belediye başkanı adayı olarak tanıtan ve vaat veren birtakım şahıslara inanmayın. Yapmadılar. Yine yapmayacaklar. Yapamadılar. Yine yapamayacaklar.Zihniyet aynı olduğu sürece, yapma, başarma imkânları da yok.”
“Laf dinleyen, buyruk altında çalışan insanlardan ibaret bir kadro oluşmayı hedeflediler”
“Buyruklara tabi olan insanları sistemde tuttular. Dik duran, doğruyu savunan, ‘Bu böyle olmaz efendim, yapamayız’ diyen, hakkın, adaletin, hukukun yanında duran kim var kim yoksa hepsini uzaklaştırdılar. Kalan kadrolar da bunu beceremiyor. Dahası Devlet Planlama Teşkilatı’nı kapattılar. Ülkenin en gözde kurumunu planlamayla ilgili, programlamayla ilgili, ta rahmetli Özal’ın bir zamanlar müsteşarlığını yaptığı o kurumu kapattılar. Çünkü laf dinleyen, buyruk altında çalışan insanlardan ibaret bir kadro oluşmayı hedeflediler.”
“Hiçbir adayımız, iktidar partisinin adaylarının yerinde olmak istemez”
“Bugün iktidar partisine mensup ya da iktidara yakın duran partilerin adayları, sokağa çıkıp da herhangi bir vatandaşımızla, herhangi bir emeklimizle karşılaştıklarında, durumu nasıl anlatıyorlar bilmiyorum. Bizim hiçbir adayımız herhalde iktidar partisinin adaylarının yerinde olmak istemezler. Bir asgari ücretli işçimizle şöyle karşılaşıp, şöyle üç-beş tane emekliyle karşılaşıp, onlara ne diyorlar, neyi nasıl anlatıyorlar bilemiyorum. Yani emeklerimiz feryat ederken, asgari ücretin satın alma gücü sürekli düşerken, iktidar partisinin adaylarının öyle işlerinin çok da kolay olmayacağını ben düşünüyorum bu seçimlerde.”